Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Anasayfa
Dergiler
Sesli Dergi
Türk İşaret Dili
Teşekkürler
İletişim
Anasayfa
Dergiler
Sesli Dergi
Türk İşaret Dili
Teşekkürler
İletişim
Su Başında Durmuşuz
Anasayfa
Su Başında Durmuşuz
Kapak
Dinle
Okulum Açılıyor
OKULUM AÇILIYOR Çok mutluyum bugün ben, Okulum açılıyor. Her gün rüyama giren Okulum açılıyor. Sevindim bebek gibi, Gönlüm kelebek gibi; Süslenmiş çiçek gibi Okulum açılıyor. Sıralar dizi dizi, Hasretle bekler bizi. Engin sevgi denizi Okulum açılıyor. Canım ögretmenimle, Bilgiler gelir dile. Bu coşku azdır bile, Okulum açılıyor. Doyasıya güldügüm, Serilip serpildigim, Yuvam gibi bildigim Okulum açılıyor.
Dinle
İçindekiler
01 Okulum Açılıyor Yusuf Dursun 04 Belis'in Bir Damla Dünyası Mustafa Ökkeş Evren 06 Yağmurla Gelen Sevgi İçigen 10 Sevgi Döngüsü Mehtap Teker 14 En Yakın Arkadaşım Su Elçin Kuzucu 16 Hangileri Aynı? Doruktan Turan 17 Suyun Fotoğrafları Gökçe Karaman Benli 20 Su Bir Zaman Yolcusudur Ayşenur Gönen 22 Biricik Soru Binbir Cevap İskender Pala 24 Suyu Kurtaran İmdat Ayşegül Sözen Dağ 27 Su Gibi Aziz Olalım Tacettin Şimşek 28 Emir'in Isınma Farkındalığı-Flamingolar Seher Esra Akyol 30 Zeynep’in Doğa Güncesi Termessos Çiğdemi Neslihan Saltaş 33 Su Hakkında İlginç Bilgiler 34 Biz Bu Kitapları Çok Sevdik 36 Küçük Deniz Kızı Ponyo İle Tanışmaya Hazır mısınız? Hilal Turan 38 Pati İle Yolculuk-Kanak Çayı Kurumuş İsmail Karakurt 40 Yağmur Suyu Sistemi Müge Şen 42 Okuluma Yeniden Merhaba Sevda Bolatcan 44 Gülümse Ahmet Çakıl 45 Vay Canına! Doruktan Turan 46 Gönülden Duyarak Besteler Yapan Sanatkâr: Beethoven Mehmet Nezir Gül 48 Koral Berkin Kutlu 51 Aşağıdakilerden Hangisi? Doruktan Turan 52 Eğlence Zamanı Elif Naz-Levni Şahin 64 Niçin Bu Kadar Güzelsin Mustafa Ruhi Şirin Üç Aylık Süreli Yayın (Türkçe) Sayı: 5 - Sonbahar 2021 Genel Yayın No: 7432 Süreli Yayın No: 345 ISSN: 2717-9672 e-ISSN: 2717-9524 Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Millî Eğitim Bakanlığı Adına Sahibi Prof. Dr. Mahmut Özer Millî Eğitim Bakanı Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Nezir GÜL Editör Çağrı GÜREL Yayın Kurulu Mehmet Nezir GÜL Sevil UYGUN İLİKHAN Ümare ALTUN Kürşat DULKADİR Çağrı GÜREL Ali ASLAN Sevda BOLATCAN Erdoğan MURATOĞLU Nazik Selcen YILDIZ Yazı İşleri Ali ASLAN
Dinle
Editörden
EDİTÖRDEN Şşşşş, Sessizce Serin, Düşeni tutan, Ve ceylanlar besleyen ırmağın, Sırtını sıvazlıyor sonbahar. Bir çocuk geçiyor alnacından, Üşüyor gözleri. Dağların da kapanır gözleri, Üstünü örten rüzgârla. Oyun?!. Birazdan, Irmağa indirilen kayıkla… Evet, sessizce çocuklar, haydi dergi sayfalarımıza, oyunumuza… Sizi bir şiirle selamladık. Sonbahar sayımızda masal olup ırmaklara açıldık. Dosya konumuz SU. Bir sonraki sayımız toprak sonra hava ve daha sonra ateş. Yani anasır-ı erbaa yani dört element... Bir yılımızı böyle planladık. Suyun, toprağın, havanın ve ateşin; dünyamız ve bizler için ne denli önemli olduğu üzerinde sayfalarımızı renklendirmek istedik. Sevgili arkadaşlar, Hepiniz dünyanın döndüğünü ispat eder gibi uzun bir tatilin ardından yine okullarınıza döndünüz. Oh ne büyük mutluluk! Okulumuzu, öğretmenlerimizi, arkadaşlarımızı ne çok özlemiştik! Maske, mesafe ve temizlik kurallarına dikkat etmeyi unutmuyoruz, değil mi? Hem kendi sağlığımızı hem de çevremizdeki kişilerin sağlığını korumak için üzerimize düşen görevleri yerine getireceğinize inancımız tam. Su gibi çağıldayıp su gibi büyümeniz dileğiyle, kış sayımızda “toprak” dosyamızla buluşmak ümidiyle. Su gibi aziz olasınız. Dijital Medya Muhittin DELİHASAN Kapak İllüstrasyon Sezen Aksu TAŞYÜREK Tasarım ve Uygulama Tavoos Web İçerik Geliştirme M. Rasim TAŞ Sesli Betimleme Montaj İbrahim ELİBAL Sesli Betimleme Yazarları Hale Aksan Kıymet Kaman Emine Esra AKÇAR Mustafa AKÇAR Türk İşaret Dili Çevirmeni Ahmet TOMBUL İletişim Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü MEB Beşevler Kampüsü, A Blok Yenimahalle/ANKARA Tel: (0312) 413 3027 - (0312) 413 3029 Belgegeçer: (0312) 213 1356 e-posta: oer@meb.gov.tr web adresi: www.ozelegitimcocuk.meb.gov.tr Baskı Gökçe Ofset Ltd. Şti. 1354 Cad. 1372 Sok. No: 2 İvedik-Yenimahalle/ANKARA Sertifika No: 49221 Eylül 2021 Metin ve çizgilerin sorumluluğu yazar ve çizerine, kullanım hakkı Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Ücretsizdir.
Dinle
Belis'in Bir Damla Dünyası
Belis'in Bir Damla Dünyası Pıt, pıt, pıt… Pıt, pıt, pıt, pıt, pıt… Pıtırtılar bir müddet sonra ritmik bir müziğe dönüştü. Bu, yağmurun sesiydi. Belis yağmurun söylediği “pıtpıt” isimli şarkıyla gözlerini ovuşturdu. Yatağının başucundaki pencerenin perdesini araladı. Yağmur damlalarının camda kaymaca oyunu oynadığını gördü. Belis, yağmur damlalarına dokunmak, onları avucuna almak istedi. Pencereyi açtı. Pencere önünde hazır bekleyen rüzgâr önce Belis’in yüzünü okşadı, sonra etraftan topladığı binbir çeşit çiçek ve toprak kokusunu odanın içine doldurdu. Belis rüzgârın yağmur serinliğindeki tatlı esintisiyle kendine geldi. Yağmur bahçeyi bayram yerine çevirmişti. Ağaçlar ve çiçekler sevinçten kanatlanıp uçacak gibiydiler. Belis ellerini pencereden dışarıya uzatarak yağmur damlalarını toplamaya çalıştı. Avucuna bir miktar yağmur damlası düştü fakat çok geçmeden yağmur dindi. Hemen ardından gökyüzü sahnesine güneş çıktı. Ama ne çıkış! Yedi renkli gökkuşağı da belirmişti ardından. Hayranlıkla seyretti gökyüzünü Belis. Bir yanda kümelenmiş beyaz bulutlar, bir yanda rengârenk gökkuşağı… Belis bulutların üstüne çıkıp zıplamayı, gökkuşağından kayarak rengârenk olmayı hayal etti. Kuşların cıvıltıları, kelebeklerin bir çiçekten başka bir çiçeğe kona kona uçması görülmeye değer bir manzaraydı. Belis tam pencereyi kapatıp elini yüzünü yıkamak için lavaboya gidecekti ki gözü ışıl ışıl parlayan bir yağmur damlasına takıldı. Begonya yaprağındaki son yağmur damlası Belis’e gülümsüyordu âdeta. Minicik damla, güneş ışıklarıyla boncuk gibi parlıyordu. Belis kayıtsız kalamadı yağmur damlasının ışıltısına. Eğildi ve “MERHABA MİNİK DAMLA!” diyerek yakından baktı ona. Belis kendisini gördü damlanın içinde, sonra da damlanın dünyaya dönüştüğünü. Fakat dünya korkunç bir hâldeydi. Dereler, göller ve nehirler kurumuş, denizler ve okyanuslar iyice küçülmüştü. Ormanlık alanlar simsiyah olmuş, ağaçlarda bir tek yeşil yaprak kalmamıştı. Yemyeşil tarım alanları ve uçsuz bucaksız ovalar susuzluktan çöle dönmüştü. Şehirlerde hiçbir boş arazi kalmamış, her yeri beton binalar ve asfalt yollar kaplamıştı. İnsandan çok, araçlar vardı dünyada. Tıpkı bilim kurgu filmlerindeki gibi makineler ve robotlar istila etmişti dünyayı. Belis gördüklerine inanamadı. “Bir şeyler yapmalıyım, böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum.” dedi. Hızla mutfağa gitti, bir bardak su ile bir çay kaşığı alıp geldi. Çay kaşığı ile yağmur damlasını bardağın içindeki suya kattı. BELİS BİR DAMLA SUYUN BİR DÜNYA OLDUĞUNU, SU OLMADAN DÜNYADA HİÇBİR CANLININ YAŞAYAMAYACAĞINI ANLAMIŞTI.
Dinle
Yağmurla Gelen
YAĞMURLA GELEN Zeynep ne yapıyorsun kardeşim? Annemle birlikte bütün defter ve kitaplarımı kapladık. Okul çantamı hazırladım. Yarın okulun ilk günü. Okula ilk başladığım gün hem heyecanlı, hem tedirgindim. Öğretmenim her konuda yardım etti. Çok iyi arkadaşlarım oldu. Merak etme, okula beraber gideceğiz. Ben hep yanındayım kardeşim! Abicim benim! Bak yağmur başladı. Hadi bahçeye çıkalım. Ama ayakkabılarım hep ıslanıyor. Keşke hiç yağmur yağmasa. Ben yağmuru seviyorum. Neden seviyorsun ki? Çünkü yağmurlar, sular olmasaydı yaşam olmazdı. Yeryüzündeki milyarlarca çeşit canlı, su sayesinde hayatlarını sürdürüyor. Milyar bin yüz tane mi? Evet… Neyse ki okulda matematik öğreneceksin. Yağmur berekettir. Hem çok eğlenebilirsin. Kâğıt gemi yüzdürebilirsin. Kurbağalarla birlikte sularda zıplarsın. Peki, yağmur nasıl yağıyor? Güneş ısısı suyu buharlaştırıyor. Buharlaşan su damlacıklarından oluşan bulutlar kümelenir. Dolu, yağmur ve kar olarak yeryüzüne iner. Ve yaşamın sürmesini sağlar. Yağmur yağmazsa ne olur? Suları bakkaldan mı alırız? Yağmur yağmazsa kuraklık olur. Canlılar yaşayamazlar. Senin pencerenin önündeki o güzel çiçekler susuz solar. Ayy yazık! Su bitmesin. Canlılar ölmesin. O zaman suları boşa harcamayalım. Dişlerimizi fırçalarken suyu boşa akıtmayalım. Bol bol yeşil alan oluşturmalıyız. Suları kirletmemeliyiz. Su ile ilgili okulda öğrendiğim bir bilgi daha anlatayım… Suyun katı, sıvı, gaz olarak hali vardır. Mesela buz… Kardan adam, kar, dolu suyun katı halidir. Sıvı hali… Gaz hali… Su çok önemli. Ayrıca sağlık için bol bol su içmeliyiz. Abi ben artık yağmuru çok seviyorum. Buna sevindim. Sen nasıl bu kadar çok şeyi biliyorsun? Okulda öğreniyorum ve kitap okuyorum. Ben de derslerime çok çalışıp, çok bilgili olacağım. Bu arada yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini saklayalım. Onları ekelim. Bir zamanlar atalarımız bizim için, doğa için ağaçlar dikmişler. Şimdi sıra bizde kardeşim… Ne güzel yağıyor. Yağmur yağıyoor, seller akıyooor, Arap kızı camdan bakıyor. Yağmur yağıyoor, buğday bitiyooor, Fırında ekmek pişiyor.
Dinle
Sevgi Döngüsü
Sevgi Döngüsü Bir zamanlar, uzak diyarlardan birinde bir orman varmış. Bu ormanda çeşit çeşit ağaçlar yaşarmış. Ağaçlar bu kadar çok olunca kuşlar hangi ağaca yuva yapacaklarını şaşırırlarmış. Kuşlar, ağızlarındaki çalı çırpı ile akşama kadar gezer, yuva bakarlarmış kendilerine. Yuvalarında birçok özellik ararlarmış. “Biraz yüksek olsun, komşuların sesi bizi uykuda rahatsız etmesin. Bol yapraklı olsun ki güneşe gölge etsin. Ağacın tepesine çıkınca tüm orman ayaklarımızın altında olsun ki her yeri görelim.” isterlermiş. Ha bir de suya yakın olması çok önemli tabii. “Kuşlar istediği yere uçabilir.” diye düşünmeyin. Gecenin karanlığında yuvalarına yakın bir yerden su içip gelmeyi kim istemez? Günlerden bir gün bu ormanda yaşayan bir çift sarı kaşlı çıvgın kuşu, kendilerine yuva yapmak için ağaç gezmeye çıkmışlar. Tam da istedikleri gibi bir ağaç bulmuşlar. Hemen kenarında yağmur sularıyla dolu bir su birikintisi de varmış. Yeni evin eksiği bitmez. Yuvaya ne kadar çalı çırpı taşısalar da aşağıdan bakınca güneş ışığı görünüyormuş. - Yok, yok. Biz biraz daha çalı çırpı taşıyalım. Bizim yumurtalarımız buradan düşer, demişler. Onlar orada yuvalarını yapadursunlar. Hemen yanlarındaki su birikintisi biraz hüzünlüymüş. Yağmur yağalı daha iki saat olmuş ama güneş, ağaçların yapraklarını terletmeye başlamış. Bizim sarı kaşlı çıvgın kuşları yuvalarını yapınca hem biraz soluklanalım hem de birkaç yudum su içelim diye su birikintisinin yanına gelmişler. Su damlaları üzerinde dans eden güneş ışıltılarına rağmen hüzünlü görünüyorlarmış. Nasıl görünmesinler? Hüzün, biz sussak da gözlerimizin söylediği neşesiz bir şarkıdır. Sarı kaşlı çıvgın kuşları sormuşlar su damlalarına: - Nedir bu hâliniz? Neden hüzünlüsünüz? Su birikintisinin içindeki damlalardan biri konuşmuş: - Yağmurla birlikte el ele tutuşup büyük bir heyecanla damla damla aktık yeryüzüne. Fakat arkadaşlarımızı teker teker kaybediyoruz. Diğeri söze girmiş: - Hep bu güneşin yüzünden! Ne yaptık da kızdırdık onu, bilmiyoruz. Kızdıkça gönderiyor ısısını, kurutuyor bizi! Birkaç güne hepimiz kaybolacağız. Sarı kaşlı çıvgın kuşları itiraz etmiş: - Ama su doğada kaybolmaz ki sadece başka bir şekle bürünür. Tıpkı sevgi gibi… Bazen bir canlıya gösterdiğimiz sevgi, ondan da başka birine geçer. Ve bir de bakmışız ki tekrar bize dönmüş. SU DA SEVGİ GİBİDİR KAYBOLMAZ, ÇOĞALIR, DÖNÜŞÜR VE BİZE DÖNER. Su damlaları şaşırmış. Şöyle bir dalgalandıktan sonra hep birlikte konuşmuşlar: - Nasıl yani? Sarı kaşlı çıvgın kuşları birbirine bakıp gülüştükten sonra konuşmaya devam etmişler: - Bakın, biz şu ağacın tepesine yuva yaptık, bu ağacı unutmayın. Güneş, sizi buharlaştırınca bize gökyüzünden el sallayın. Tekrar yağmur yağdığında el ele tutuşup damla damla düşün buraya. Sizi bekliyor olacağız. Tabii, unutmadan bu küçük çukur kuruduğunda sizin için gagalarımızla kazıp düzleşmesini önleyeceğiz. Geldiğinizde yuvanız hazır olacak. Haydi bakalım, bir dahaki yağmurda görüşmek üzere! Sonra ağaçtaki yuvalarına kanatlarını çırpa çırpa yükselmişler. Güneş, iyice düşünce yeryüzüne, suyun her bir damlasını buharlaştırmış. Bizim su damlaları korkuyla birbirine yaklaşmışlar. İçlerinden biri şöyle bağırmış: - Sıkı tutunun! Yükseliyoruz. Aradan ne kadar zaman geçmiş bilinmez. Gökyüzü gri bulutlarını tokuşturmuş. Bulutlar yağmur damlalarını çırpmaya başlamış etrafa. Su damlaları bir bir dökülmüş yere. Bizim su damlaları el ele yere düşmeye başlamış. Düştükleri yerde sarı kaşlı çıvgın kuşları, yavruları ile onları bekliyormuş. Hep birden şöyle demişler: - Hoş geldiniz! Bakın söylemiştik size kaybolmayacağınızı! Sadece değişeceksiniz. Hatta aranızda yeni su damlaları görüyoruz. Üstelik çoğalmışsınız bile. Kuşlar şarkılar söylemiş. Su damlaları dans etmeye başlamış. Sevgi de su da kaybolmamış, dönüşmüş ve tekrar yeryüzüne inmiş. Gökten üç elma düşmüş; biri anlatanın, biri dinleyenin, biri de su gibi dönüşen, çoğalan sevgilerin başına…
Dinle
En Yakın Arkadaşım Su
En Yakın Arkadaşım Su Öğretmenimiz, aile büyüklerimizden onların çocukken suyla oynadıkları oyunları öğrenmemizi istemişti. Dedelerimizden, ninelerimizden su oyunlarını dinleyecektik. Ödevi duyar duymaz çok mutlu oldum. Dedemle ninemin anılarını dinlemeyi ve onlarla oynamayı çok severim. Mesela ninemin ağaç dallarıyla yaptığı eşyalar, iplikler ve bez parçalarıyla diktiği oyuncaklar çok eğlenceli! Zamanla ben de kendi oyuncaklarımı yapmayı öğrendim. Ya da dedemin taşlarla yaptığı traktörler, arabalar… Şimdi kim bilir neler neler duyacağım ikisinden de? Dedem ve ninemle konuşmak için sabırsızlanıyordum. Çünkü şimdiye kadar suyla hangi oyunları oynadıklarını hiç bilmiyordum. Okuldan döndüğümde dedemle ninemi evimizde görünce çok sevindim. Hemen ödevimden bahsettim. Dedem neşeyle ayağa kalktı, “Hadi o zaman, biraz bahçeye çıkalım!” dedi. Evden ayrılırken de yanına gazete kâğıtları aldı. Bahçemizde kuşlar için yaptığımız havuzun yanına geldik. Dedem elindeki gazete kâğıtlarından küçük gemiler yaptı. Havuzda gemilerimizi yüzdürdük. Dedem, “Dünya turuna hazır mısınız?” diye seslendi neşeyle. “Evet, dede!” Biz gemileri yüzdürürken, ninem bahçeden topladığı yapraklar ve kuru ağaç dallarıyla yanımıza geldi ve “Şehir planlayalım, ne dersiniz?” diye sordu. Kâğıt gemilerimizi limana demirledik. Ninemle birlikte başladık şehrimizi kurmaya. Toprak ve küçük taşlar kuş havuzundan aldığımız suyla birleşti. Küçük evler, caddeler, sokaklar yaptık. Dirseklerime kadar çamur olmuştum ama topraktan binalar yapmak müthişti! Karıncalar ve böcekler çamurdan yaptığımız şehre gelirse diye onlar için su ve yiyecek bölümü bile yaptık. Kuş, havuzunun alt kısmına dedem geniş bir ağaç parçası yerleştirdi. Havuzdaki su taşmayacak, boru görevi yapan parça, suyu aşağıya, şehrimize taşıyacaktı. Böylece şehrimizin su kanalları hep dolu olacaktı. Akşama kadar ninem ve dedemle zaman geçirdik. Bazen kahkahalar attık bazen sessizce böcekleri, karıncaları izledik. Şehir kurduk, gemilerimizi yüzdürdük, su kanallarımızı doldurduk. Üçümüz de oyunlara öyle dalmıştık ki açlığımızı, susuzluğumuzu unutmuştuk. Annem elinde bir tepsi börek ve ayranla yanımıza geldiğinde saatlerdir oynadığımızı fark ettik. Dedem, “Yemekten önce en iyi arkadaşım suyla küçük bir işimiz daha var!” deyiverdi cebinden çıkardığı peçetedeki birkaç çekirdeğe bakarak. Bahçemizde ufak bir çukur kazdı, çekirdekleri yerleştirdi. “Şimdi bu çekirdeklerin ağaç olması için CAN SUYUnu vermek ister misin, Yağmur? Ektiğimiz bir bitkinin, tohumun, çiçeğin hayat bulması için ilk döktüğümüz suya can suyu deriz. Tohumlar yeşerip kökleriyle toprağa sıkıca tutunsun diye yaparız bunu.” dedi. Gülümseyerek can suyunu çekirdeklerin ekili olduğu toprağa döktüm. Dedemle göz göze geldiğimizde, toprağın üstündeki karıncaları göstererek, “Ödevini yazarken can suyundan da bahset. En iyi arkadaşımız su, hepimizin neşesidir. Karıncaların, ağaçların, çiçeklerin, tohumların, böceklerin… Aklımıza gelen her şey su ile canlanır, büyür ve beslenir. Su kaynaklarımızı iyi kullanırsak, boşa harcamazsak bu neşemiz hep sürer. Bunu da anlat arkadaşlarına kızım!” dedi. Dedeme hepsini tek tek yazacağıma söz verdim.
Dinle
Hangileri Aynı?
Hangileri Aynı? İki resim arasındaki aynı 7 şekli bakalım bulabilecek misin?
Dinle
Suyun Fotoğrafları
Suyun Fotoğrafları En sevdiğim iş fotoğraf çekmek. Deklanşöre basınca ortaya çıkan görüntünün nasıl olacağını beklemek beni hep heyecanlandırır. Peki, seni heyecanlandıran, yaptığında mutlu hissettiren neler var? Her çarşamba fotoğraf çekme günüydü. Öğretmenim bize bir görev vermişti. Suyun fotoğraflarını çekip fotoğraflarımıza birer ad verecektik. Su, su, su… Sürekli nasıl fotoğraflar çekerim, diye düşündüm durdum. Düşündükçe meraklandım, meraklandıkça heyecanlandım. İşte tam o sırada pıt, pıt, pıt, pıtpıtpıtpıt önce yavaş sonra bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Etrafta ıslanmamak için koşuşturan kediler, şemsiyelerini açmaya çalışan insanlar, daha neler neler… Birden camın önünde ağaçlardaki yaprakların gülümsediğini görür gibi oldum. Pırıl pırıl parlamaya başladılar. Su damlaları değdikçe keyifle salınmaya, alt dallardaki yapraklara suyu iletmeye çalıştılar. İşte tam da sırasıydı. Deklanşöre tekrar tekrar bastım ve yağmurla birlikte keyifle salınan yaprakları çektim. Su damlaları adeta ağaçlardaki yaprakların dans etmesine fırsat vermişti. Gülümsedim, yağmur yağdığında ağaçların yapraklarını izleyip bu kadar mutlu olacağımı hiç düşünmemiştim. Bu fotoğrafa “Yaprakların Dansı” adını koydum. Hiç yağmur yağarken, ağaçlarda olan bitenleri gözlemledin mi? Sen neleri fark ettin? Yağmur dinince annem çağırdı. “Bana yardım eder misin?” diye sordu. Annem yardım isteyince eğlenceli anlar başlıyor, demekti. Bu sefer de birlikte salata yapacaktık. Bana kocaman kıvır kıvır kıvırcıkları verdi. Kıvırcıklar çamur içindeydi. Suyla yeteri kadar yıkadım. Kıvırcıkların beyazla karışık yeşil rengi ortaya çıkmıştı. Tertemiz ve salataya doğranmak üzere hazırdı. Kıvırcıkları tam doğramak üzereyken, üzerindeki su damlalarından etrafın yansıdığını gördüm. Koşturarak fotoğraf makinemi aldım ve fotoğrafını çektim. Bu fotoğrafa “Kıvırcıktan Yansımalar” adını koydum. Ardından afiyetle salatamızı yedik. Sen olsan bu fotoğrafa hangi adı koyardın? Artık yemeğimizi yediğimize göre dışarıya çıkma vaktiydi. Fotoğraf makinemi aldık ve annemle kavak ağaçlarının olduğu yol boyunca yürümeye başladık. Yağmur yağdığı için hava serindi. Birden yağmur birikintisinde oynayan yavru bir köpek gördük. Patileriyle suda zıpladıkça eğleniyor, suları etrafa sıçratıyordu. Benim için tekrar zıplar mısın, diye sordum. Zıplıyordu ancak ben bir türlü fotoğrafını çekemiyordum. En sonunda şip şak. İşte olmuştu. Bu fotoğrafa “Neşe” adını verdim. Sence sonra o köpek ne yaptı dersin? Tahmin eder misin? Annemle beni eve kadar izledi. Yolda gördüğü diğer su birikintilerinde de oynadı. Hem de neşeyle. Onu çok sevdik. İsmini “Su” koyduk. Artık bizimle yaşıyor. Bir hafta sonra çarşamba günü öğretmenime çektiğim fotoğrafları göstermek için sabırsızlanıyordum. Acaba ne düşünecekti? Tüm arkadaşlarım suyun birçok fotoğrafını çekmişti. El yıkanırken, temizlik yaparken, eriyen bir buzdan damlarken, gittiği tatilde deniz suyunda oyun oynarken ve birçok fotoğraf. İşte benim sıram geldi. Tüm fotoğraflarımı gösterdim. Adlarını söyledim: Yaprakların Dansı, Kıvırcıktan Yansımalar, Neşe. Öğretmenimiz hepimizi izleyip dinleyince tüm fotoğraflarımızın, altına adlarını yazarak okulumuzun en güzel köşesinde sergiledi. Su içtiğimde, temizlendiğimde, yağmur yağdığında artık suyla konuşuyorum. SU HER YERDE. Olmaya da devam etsin. Su sayesinde artık bir can dostum da oldu. Bu dünyadan eksilmesin. “Suyun Fotoğrafları” sergimizi gezebilirsiniz. Bir gün mutlaka bekleriz.
Dinle
Su Bir Zaman Yolcusudur
SU BİR ZAMAN YOLCUSUDUR Su durmadan kılık değiştiren bir gezgindir. Hem yerkürede dolaşır hem de zamanda. Çok gezdiği için çok şey bilir. O insanlara pek çok konuda değerli öğütler veren bilge bir rehberdir. Kulak verip dinlerseniz sudan öğreneceğiniz ne çok şey var, bir bilseniz. Suyun hâl değiştirerek yeryüzünde ve gökyüzünde dolaştığını hepimiz biliyoruz. Peki, zamanda yolculuk yaptığını biliyor muydunuz? Evet, yanlış duymadınız: Su bir zaman yolcusudur. Peki, nasıl oluyor da zamanda seyahat edebiliyor? Bu sorunun yanıtını bulmak için sadece biraz düşünmeye ihtiyacınız var. Haydi, beraber düşünelim. Yağmur Damlaları Kaç Yaşındadır? Şunu hiç düşündünüz mü? Sizce bir yağmur damlası kaç yaşındadır? İpucu verelim. Tüm yağmur damlaları aynı yaştadır. Yani dünyaya düşen ilk yağmur damlası kaç yaşındaysa öteki yağmur damlaları da o yaştadır. Nedenine gelince; dünyada hayat başlayalı beri, su kaynaklarını dolduran su hep aynı sudur. Buharlaşıp gökyüzüne çıkan, yağmur olup toprağa karışan hep aynı damlacıklar... Suyun gidecek bir yeri yok ki! Hiçbir yere kaybolmaz. Sadece yer değiştirir. Ya okyanusları, gölleri, nehirleri doldurur ya da yeraltına sızar. Buhar olur, yağmur olur, kar olur, buzul olur. Ama hep aynı yerdedir. Yerkürede... Ya yerde ya gökte... Atmosferin dışına çıkamaz. Kılık değiştirerek yaşamını sürdürür. İŞTE BU YÜZDEN SU BİR ZAMAN YOLCUSUDUR. Üzerine basıp geçtiğiniz bir su birikintisini dolduran su damlaları, belki de bir zamanlar bir dinozorun su içtiği gölden gelmiştir. Bu mümkün. Veya yüzdüğünüz havuzun suyuna, bir zamanlar Nuh’un gemisine yağan yağmur damlalarından biri karışmış olabilir. Bu hiç de uzak bir ihtimal değil. Su Canlılar Arasında Mesaj Taşıyan Bir Postacıdır Su tüm canlıları birbirine bağlar. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler arasında mesaj taşıyan bir postacıdır. Beynimizin yaklaşık yüzde 80’i sudan oluşur. Beynimizde milyarlarca nöron bulunur. Nöronlar su balonuna benzeyen hücrelerdir. Sinir hücreleri arasında haberleşmeyi sağlarlar. Yani bir çeşit postacılık yaparlar. Okyanuslardaki canlılar da birbirleriyle, suyun ilettiği ses dalgaları sayesinde haberleşir. İşte su milyonlarca yıldır tüm bu haberleri ve bilgileri hem ileten hem de hafızasında saklayan devasa bir arşiv gibidir. Her bir su damlasının hafızasında milyonlarca yıllık anılar saklıdır. Düşünsenize, beyninizin içindeki su, belki de bir gün balinalara sizin sırlarınızı fısıldayacak bir yerlerde. Onlara hakkımızda kim bilir neler neler anlatacak. Ne dersiniz? Suya kulak vermeye var mısınız? Belki de yunus balıklarından, üç bin yıl yaşayan baobap ağaçlarından hatta milyonlarca yıl öncesinden getirdiği mesajları duyabiliriz. Umarız suyu küstürmeyiz. Eğer değerini bilmez ve kirletirsek kendi sonumuzu hazırlamış oluruz. Bu yüzden çocuklar olarak, suyun dostluğunun değerini bilmemiz ve büyüklerimize de bunu hatırlatmamız çok iyi bir fikir bizce. Var mısınız?
Dinle
Biricik Soru Binbir Cevap İskender Pala
BİRİCİK SORU BİNBİR CEVAP İskender Pala Sayın İskender Pala, merhaba. Dergimizin yeni dönemdeki dosya konularını belirledik: “Su, toprak, hava ve ateş.” İlk dosya konumuz “Su.” Bu sayıda su ile ilgili birtakım çalışmalar yapıyor, sorular soruyor, suyun hayatımızdaki önemini kavramaya çalışıyoruz. Sizin de “Dört Güzelller: Toprak, Su, Hava, Ateş” isimli bir kitabınız var. Özel Eğitim Çocuk dergisindeki arkadaşlarımızla, genelde dört güzeller, özelde de “su” güzeli hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Teşekkür ederim. Sizinle su üzerine sohbet etmek benim için bahtiyarlık olacak. Sorunuz da oldukça zor. Çünkü su kolay kolay anlatılabilecek veya anlaşılabilecek bir madde değil. Eskiden dilbilimcilerden birine “BİZE SUYU TANIMLA!” demişler. Birkaç gün mühlet istemiş. Kitaplar karıştırmış, araştırmalar okumuş, geceler boyunca binbir türlü tanım yapmış, sonra bozup yeniden tanımlamış ve bir sabah, küçük bir deri parçasının üzerine şunu yazdıktan sonra kimseciklere görünmeden o şehri terk edip gitmiş: “- SU, SUDUR İŞTE!” demiş… Elbette ben sizden kaçıp gitmeyeceğim. Her şeyden evvel, su hayattır. Yani hayatın özünü teşkil eden madde... Suyun olmadığı bir nefes, hiç mümkün değil. İnsan varlığının ve vücudunun yaklaşık yüzde 70-80’i su. Açlık sınırı üç gün, susuzluk sınırı bir... Su içeren gıdalar almadığınız zaman zarar görüyor beden. Suyun rengi yok. Girdiği kabın rengini alıyor, tadı da yok normalde. İnsanoğlu tat duygusunu suyun tatsızlığına göre ölçüyor. Suyun rengi olmadığı için bazı ırmaklar Kızılırmak, Yeşilırmak, Sarısu, Karasu gibi isimlerle anılır. Suyun sıfır derecede donduğunu, yüz derecede kaynadığını elbette bilirsiniz. Süsleme sanatlarında da su kelimesinin çok büyük önemi vardır. Yani kumaş, seramik, resim, tezhip gibi birtakım sanatlarda çerçeve yerine kullanılan küçük, ince çizgi desenlere “su” deniyor, zencirek (cilt kapağındaki ince çizgiler) gibi. Su, bilgeliktir. Eskiler çocuklara “SU GİBİ AZİZ OL.” derlermiş. Hâlâ “SU KÜÇÜĞÜN, SÖZ BÜYÜĞÜN.” deriz: Aziz olmaya daha layık olanın küçükler olması gerektiğini vurgulamak, onları aziz insanlar olarak yetiştirmek için. Bir bardak bile olsa, suyu “sebil” adıyla dağıtırız, sebil ki iyiliktir. Su ve ekmek bir cömertlik sembolüdür. Su ile ekmeği yan yana kullanıyorsa bir insan, cömertlikten bahsedecek demektir. Toprak ile su, fâniliğin işaretidir. Çünkü insan toprak ve sudan ibarettir, balçıktan yaratıldığımız için. Su başını yere koyarak akar. Büyüklenmez. Su kendisine itibar edene de etmeyene de ortak bir nimet sunar. Allah’ın rahmeti gibi. “SU GİBİ EZBERLEMEK” ve “SU GİBİ OKUMAK” diye deyimlerimiz vardır. Bir şeyi su gibi ezberlemek, hafızaya almaktır. Su şehirdir. Suyun olmadığı yere şehir kurulmaz. Çünkü su hayattır, hayatın özüdür. Ayet “Hayatı olan her şeyi sudan yarattık.” (Enbiya, 30) demektedir. Su içene yılan bile dokunmaz. Ve sular mermerleri deler... Yumuşaktır, sıvıdır da, yeri geldiğinde en sert maddeleri bile delip geçer. Korkut Ata “Suya ecel gelmez.” der. Çünkü Türk mitolojisi suyu ölümsüz kabul der. Pek çok kültürün mitolojisinde Allah’ın önce suyu yarattığı bilgisi mevcuttur. Suyun gizlenen, utangaç hâline bizim dilimizde pınar derler. Aşk pınarı, sevgi pınarı, güzellik pınarı... Yani pınar bir baştan binlerce başa ayrılıp yeryüzüne yayılır. Irmak, suyun hareketli adıdır. Çeşitli coğrafyalarda çeşitli boyutlarla bütün dünyanın çevresini dolaşır. Dur durağı yoktur; koşar, yürür, düşer, atılır, varır, yetişir… Enerji üretmek ister, rızık yetiştirmek ister, hayat sunmak ister. İçinden sunar, kıyısından sunar. Hayatı devşirme üzere kol kol ayrılıp toprağa uzanır, kavrar, kucaklar. Su ki yeryüzünde hayatı harmanlayan nimettir. Suyu yeryüzünden alınız, geriye yalnızca ölüm kalır. VE TABİATTA KİRLİ SU YOKTUR, KİRLETİLMİŞ SU VARDIR. Ve son olarak söyleyelim ki Hz. Peygamber ile su arasında sayısız benzerlikler vardır: Peygamberimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmişti; su Rahmet’tir. Rasulullah hayatı güzelleştirdi, süsledi ve ölü kalplere hayat verdi; su da hayatı güzelleştirir, süsler ve ölü tabiatı diriltir. Rasulullah cömertti, düşmanlarına bile hayır ile davranırdı, su herkes için eşit ihtiyaçtır. Rasulullah alçak gönüllüydü, su da başını toprağa koyarak akar. Rasulullah kâinata süs olmuş, su da tabiatın süsüdür. Rasulullah ilk yaratılan ruh ama son peygamberdi ve tebliği kıyamete kadar sürecekti, su da ilk yaratılan ve dünyayı son terk edecek olandır.
Dinle
Suyu Kurtaran İmdat
SUYU KURTARAN iMDAT Bir varmış bir yokmuş. Su değirmeninin önünde şırıl şırıl akan berrak bir dere varmış. Bu derenin suyu, tüm canlılar için en önemli yaşam kaynağıymış. Derenin içinde kurbağalar, balıklar, kaplumbağalar ve daha nice hayvanlar yaşarmış. Yusufçuk kuşları dere boyunca uçuşurmuş. Yemyeşil söğüt ağaçları suya uzanır, kurbağaları gıdıklarmış. Kurbağalar bir o yana, bir bu yana zıplar, “Vırak! “ sesleri değirmenciye kadar ulaşırmış. Böylesi bir güne gözlerini açan turuncu benekli minik kurbağa suya bakınca kendini görür diğer kurbağalardan hem görüntü hem de ses olarak ne kadar farklı olduğunu düşünürmüş. Bu farklılığından dolayı üzülürmüş. Kurbağa arkadaşları vıraklarken benekli kurbağa, sessiz kalmayı “Vırak!” diye bağırırken benekli, “İmdat!” diye ses çıkarıyormuş. Deredeki bazı hayvanlar bu duruma şaşırsa da zamanla alışmışlar. Suda yaşayan tüm hayvanlar aralarında çok güzel anlaşıyorlarmış. Günlerden bir gün kötü kalpli bir adam derenin suyunu kendi bahçesine çevirmeye çalışıyormuş. Suyu hızla azalmaya başlayan deredeki hayvanlar çırpınmaya başlamışlar. Değirmenin sahibine bir şekilde haber vermeye çalışsalar da değirmenci dede, tüm olanlardan habersizmiş. Çünkü büyük söğüt ağacının arkasına gizlenen adamı görmesi çok zormuş. Yaşlı kaplumbağalar eski zamanlarda başlarına gelen susuzluk günlerini hatırlayıp hüzne kapılmışlar. Balıklar ise kendilerine en yakın su kaynağını bulmanın derdine düşmüşler. Derenin suyu azalmaya devam ediyormuş. Söğüt ağacı, yapraklarını hışırdatıp ses çıkarmaya çalışsa da değirmenci onun rüzgârla oluştuğunu düşündüğü için sıra dışı bir durum olduğunu fark etmemiş. Tüm hayvanlar suyun içinde oraya buraya kaçışırken kurbağalar da dere kenarında zıplayıp vıraklıyorlarmış. Bir türlü “Vırak!” diyemeyen turuncu benekli kurbağa sessizliğini bozmuş ve “İmdat!” diye bağırmaya başlamış. O esnada deredeki tüm hayvanlar birdenbire susmuşlar. Kaplumbağaların en yaşlı ve bilge olanı, turuncu benekli kurbağaya şöyle demiş: - Lütfen daha yüksek sesle, haydi daha yüksek! Değirmenci senin sesini mutlaka duyacaktır. Başarabilirsin, sana güveniyoruz! Turuncu benekli kurbağa, kaplumbağanın bu sözlerinden sonra kendinden emin bir sesle “İmdat!” diyerek bağırmaya devam etmiş. Sesi duyan kötü kalpli adam biraz paniklese de hâlâ suyu kendi bahçesine akıtmaya devam ediyormuş. Benekli kurbağa var gücüyle bağırmaya devam etmiş. Buğdayları öğüten değirmenci bu imdat sesine kulak kesilmiş. Duyduğu sesin geldiği yöne doğru koşmuş. Bir de bakmış ki söğüt ağacının arkasındaki dere kıyısından su hızlı bir şekilde akıyor ve derenin suyu azalıyormuş. Hayvanlar meraklı bakışlarla olup biteni izliyorlarmış. Değirmenci hemen bu duruma müdahale etmiş, suyu düşüncesiz bir şekilde kendi bahçesine aktaran adamı durdurmuş ve derenin suyunu kurtarmış. Tüm hayvanlar bu duruma çok sevinmişler. Kötü kalpli adam oradan kaçarcasına uzaklaşmış. Deredeki tüm hayvanlar turuncu benekli kurbağa sayesinde sularının kurtulduğunu günlerce, aylarca hatta yıllarca anlatıp durmuşlar. Farklılıkların nasıl güzel bir zenginlik olduğunu bir kere daha anlamışlar…
Dinle
Su Gibi Aziz Olalım
SU GİBİ AZİZ OLALIM Biz suyu sevdik, çok sevdik. Suya koştuk. Köylerimizi, şehirlerimizi suya yakın yerlerde kurduk. “Su varsa hayat vardır.” dedik. İnsan açlığa kırk gün dayanabiliyordu ama susuzluğa üç günden fazla dayanamıyordu. Bir bardak su verdiğimiz büyüklerimiz o bir bardak suyu üç yudumda içtiler ve bize “Su gibi aziz ol.” dediler, “Sular kadar ömrün olsun.” diye dua ettiler. İnsanın su gibi değerli olmasını istediler. İnsanın insana güven vermesini beklediler. İnsan insana dert olmamalı, yurt olmalıydı. 23 Nisan’da şiir okuma ödevi verdi öğretmenimiz. Elimizdeki kâğıda bakmadan, takılmadan, duraksamadan, yanlışsız okuduk. Alkış sesleriyle çınladı gökler. “Aferin!” dedi öğretmenimiz, “Şiirlerinizi su gibi ezberlemişsiniz.” diye ekledi. Ne kadar mutlu olduğumuzu anlatamam. Şair Necip Fazıl su gibi akan nesneleri, varlıkları ve kavramları şöyle sıraladı: “Her şey akar: Su, tarih, yıldız, insan ve fikir...” Doğrudur: Su akar, onunla birlikte her şey akar. En çok da zaman akar, içinde biz büyürüz; sevgilerimiz, hayallerimiz büyür. Irmaklarla el ele geleceğe yürürüz. Toprağın suyu çok özlediği zamanlarda büyüklerimiz yağmur duasına çıkar. Biz boş durur muyuz? Biz de çömçe gelinle bir tekerleme tutturur, sokak sokak dolaşırız: Çömçeli Gelin ne ister? Allah’tan yağmur ister. Teknede hamur, Tarlada çamur. Ver Allah’ım ver Sicim gibi yağmur. Büyüklerimiz yağmur duasıyla çağırır, biz çömçe gelinle yağmuru çağırırız. Bu da bizim yağmur duamızdır. Büyüklerin yağmur duası mı, bizim çömçe gelin oyunumuz mu sebep olur bilmem, o gün büyük ihtimalle yağmur yağar. Yağmazsa ne gam! Ertesi gün çömçe gelinimizle tekrar sokaklarda oluruz. Bize düşen yağmuru çağırmak, dua etmektir. Çünkü su cömerttir; insan, bitki, hayvan demeden herkesin yardımına koşar. Su her zaman yardımımıza koşmuş, biz de onun kıymetini bilerek hiç mi hiç suyu israf etmeden, suya sevgimiz ömür boyu sürsün, isteriz. Su gibi iyiliksever, su gibi aziz olmak ümidiyle...
Dinle
Emir'in Isınma Farkındalığı Flamingolar
EMİR’İN ISINMA FARKINDALIĞI FLAMİNGOLAR Ilık bir şubat sabahı sırt çantamı alıp annemin fotoğraf makinesini boynuma takarak arabaya bindim. Kısa süren yolculuğumuzdan sonra Gölbaşı’ndaki Mogan Gölü’ne vardık. Gölün etrafındaki piknik yapılan alanda neşe içinde güzel bir kahvaltı yaptık. Daha sonra yürüyüşe çıktık. Ahşap kıyı yolunda yürüyüp asma köprülerden inip çıkarak piknik yapılan alandan ayrıldık. Uzunca bir süre yürüdükten sonra ağaçların arasında garip çıtırtılar duymaya başladık. – Baba, benim duyduğum sesleri siz de duyuyor musunuz? İleride bir hayvan var galiba, dedim tedirgin bir sesle. – Evet, sesi ben de duydum. Korkma, dedi babam. Dikkatlice ilerleyince çıtırtıların geldiği yerde bir doğa fotoğrafçısının fotoğraf çektiğine şahit olduk. Ona iyice yaklaşıp selam verdik. O sırada gölün maviliklerinde eşsiz bir görsel şölen başladı. Ben bu muhteşem şöleni hayran hayran izlerken, – Ne kadar güzeller değil mi, dedi fotoğraf çeken amca. – Evet, çok güzeller! Ama ben daha önce bu kuşları hiç görmedim, dedim. – Bunlar flamingo, Emirciğim. Anadolu’da ‘’allı turna’’ adıyla bilinir, diyerek söze karıştı annem. Sulak alanların narin kuşlarıdır flamingolar. Bir iki metre uzunluğunda, tüyleri beyaz ve pembe, kanat uçları siyah, uzun bacaklı, uzun boyunlu kuşlardır, diye de ekledi. Gölün üzerinde yüzerken uçmaya çalışan flamingoları görünce sevincim daha da katlandı. “Bakın, flamingolardan biri havalandı! Bir tanesi daha, diğeri de…” diye heyecanla haykırmaya, sevincimi dile getirmeye başladım. Mogan Gölü üzerinde daha önce hiç şahit olmadığım renkli bir dans gösterisi yapılıyordu. Hemen boynumdaki fotoğraf makinemi çıkardım ve bu güzel anları defalarca ölümsüzleştirdim. Ben böyle güzel fotoğraflar çekebildiğim için sevinçten havalara uçarken fotoğrafçı amca şunları söyledi: – Aslında flamingolar her yıl nisan ayının başında Ankara’ya göç eder, Mogan ve Tuz Gölü’nde konaklarlar. Hatta Tuz Gölü’nde aylarca kalır ve ürerler. Bu yıl flamingoların şubat ayının başında gelmiş olmaları beni kaygılandırıyor doğrusu. Az önceki heyecanım, sevincim, gülüşüm dudaklarımda donup kaldı. Kekeleyerek sordum: – Ne, neden bu kadar kaygılısınız? – Şubat ayının ilk haftası olmasına rağmen sıcaklık yirmi derece. Normalde havanın soğuk olması lazım. Önümüzdeki günlerde havalar soğursa bu durum flamingolar için endişe verici olacak. Havalar böyle yağışsız ve sıcak gitmeye devam ederse de yaz aylarında kuraklık çok artacak ve göldeki sular çekilecek. Bu durum, susuz kalacak flamingolar için ölümcül bir tehlike! Çünkü tuzlu ve sulak yerler, flamingoların konaklama ve üreme alanlarıdır. Bizler fotoğraf çekerken bile kuşları ürkütmemeye çabalarken tüm bu olumsuzluklar nedeniyle flamingoları yakında buralarda göremeyebiliriz. Duyduklarım beni o kadar üzmüştü ki ne diyeceğimi bilemedim. Flamingoların başına hiçbir kötü olay gelmeden göç etmeleri için oracıkta dualar etmeye başladım. Mogan Gölü’nden üzgün ve kaygılı bir şekilde döner dönmez de küresel ısınma konusunda neler yapabileceğimi araştırdım. Dünyamız avuçlarımız arasından kayıp gitmemeli; ekosisteme birçok faydası olan diğer kuşlar gibi, bu asil ve zarif flamingoların nesli tükenmemeli. Küresel ısınmaya ve küresel ısınma ile artan sıcaklığa, kuraklığa, susuzluğa yenilmemeliyiz.
Dinle
Zeynep'in Doğa Güncesi
ZEYNEP’İN DOĞA GÜNCESİ TERMESSOS ÇİĞDEMİ Annesi, babası ve Zeynep, yine karavanla yollara düşmüşlerdi. Dik ve büklüm büklüm bir yolda yüksek tepelere doğru ilerliyorlardı. Yolculuk çok sarsıntılıydı. “Nereye gidiyoruz?” diye sordu Zeynep rahatsızca. “Kartal yuvası krallığına!” dedi babası. Annesi güldü, “Termessos Antik Kenti’ne…” dedi, “Oraya kartal yuvası dendiği doğru ama krallık sayılmaz.” Krallık kelimesi Zeynep’in ilgisini çekmişti, “Orada prenses olabilir miyim?” diye sordu. “Tabii!” dedi babası, “Sonbahar prensesi olursun.” “Kartal yuvası prensesi olamaz mıyım?” dedi Zeynep. “Şah kartallar ağaç tepelerine yuva yapar.” dedi babası, “Prenseslerin yerde kalması daha güvenli, o yüzden en iyisi sonbahar prensesi olman.” Kısa bir süre sonra antik kente ulaştılar. Zeynep’in babası zoolog olduğundan gerçek kartal yuvalarını aramaya gitti. Termossos, yıkık dökük bir kentti. Bir zamanların yapı taşları her bir yana dağılmıştı. “Eee, biz şimdi ne yapacağız bu taşların arasında?” diye sordu Zeynep. “Sonbahar prensesi olacaksın ya!” dedi annesi. Zeynep bir keresinde ilkbahar prensesi olmuştu. O zaman annesi, papatyalardan taç yapmıştı ona. Ancak şimdi mevsim sonbahardı. Ağaçların sarı yaprakları oradan oraya savruluyor, serin bir rüzgâr esiyor, etrafta tek bir papatya bile görünmüyordu. Taçsız prenses olur muydu hiç? Annesine de söyledi bunları. “Burada harika çiçekler var.” dedi annesi. Böylece taşların arasında gezinmeye başladılar. Çok geçmeden Zeynep yıldız biçiminde, pembeden mora çalan parlak renkleriyle, taşların arasından öbek öbek çıkan çiğdemleri gördü. Öyle çoktular, öyle güzeldiler ki… Sonbahar prensesinin tacı, ilkbahardakinden bile güzel olacak diye düşündü Zeynep. “Haydi, onları toplayalım, tacımı hemen yapalım!” dedi annesine. Annesi “Termessos çiğdemlerini koparamayız. Onları koruyup kollamalıyız.” dedi. “O zaman nasıl tacım olacak?” diye sordu Zeynep. Annesi yıkık dökük taşların arasından birini işaret etti. Taşın üzerinde bir çiğdem kabartması vardı. “Bak! Antik çağda da bitki ressamları varmış, çiğdemlerin yok olmasını istememişler, bu güzellik unutulmasın diye resmini taşlara kazımışlar. Biz de onlar gibi yapacağız, biraz farklı bir şekilde.” dedi annesi. Annesi, çiğdemlerin resmini defterine çizdi, Zeynep’le birlikte resimleri boyadılar. Sonrasında onları kesip çıkardılar ve Zeynep’e kâğıttan bir taç yaptılar. Babası geldiğinde Zeynep harika tacıyla taşların arasında oradan oraya süzülüyordu, gerçek bir prenses olduğunu hayal ediyordu. “Oooo! Çiğdemleri bulmuşsunuz. Peki, bu muhteşem tacı nasıl yaptınız?” diye sordu babası. “Antik bitki ressamları gibi yaptık.” dedi Zeynep, “Onları kâğıtlara kazıdık!” Colchicum baytopiorum Dünyada sadece Termessos Antik Kenti ve yakın çevresinde yayılış gösteren Termossos çiğdemi, antik kentte yapılabilecek kazı veya düzenleme çalışmalarında zarar görmemesi için koruma altına alınmıştır. “Apollo’dan Athena’ya Antik Kentler, Endemik Çiçekler Projesi” kapsamında çalışmalarını sürdüren bilim insanları, her bitkinin lokasyonunu GPS cihazlarıyla belirlemeye çalışmaktadırlar.
Dinle
Su Hakkında İlginç Bilgiler
SU HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER >İnsan beyninin yaklaşık %80’i sudan oluşur. >Zürafalar, develerden daha uzun süre susuzluğa dayanabilirler. >Damlayan bir musluk, 1 yılda ortalama 11.000 litre su kaybına neden olur. >Dünya’daki suyun sadece %3’ü içilebilir, geri kalan %97’si tuzlu (içilmez) sudur. >Kemiklerin %31’i sudan oluşmaktadır. >Yetişkin bir insan yılda ortalama 1.000 litre su tüketir. >Aşırı miktarda su içmek su zehirlenmesine neden olabilir. >Böbreklerin %79’u sudur. >10 Damla sudaki oksijen molekülü sayısı evrendeki bütün yıldızların sayısına eşittir. >Suyun bol bulunduğu yerlerde yaşamak insanın daha sakin, daha mutlu ve daha yaratıcı bir hayat sürmesini sağlar.
Dinle
Biz Bu Kitapları Çok Sevdik
Alaaddin’in Geveze Su Boruları Yazarı Kim? Behiç Ak Yayınevinin Adı Ne? Günışığı Kitaplığı Kaç Sayfa? 75 “Bu hiç konuşmayan, banklarda oturmaktan başka bir işe yaramayan, okul aile birliği toplantılarında susan, şişman tembel adam nasıl efsane olur?” diye soran çıkarsa da, eskilerin cevabı hazırdı. “Alaaddin Bey’in önemini, ancak ona ihtiyaç duyduğunuzda anlayabilirsiniz,” derlerdi. Su Prensesi Yazarı Kim? Susan Verde Yayınevinin Adı Ne? Nar Yayınları Kaç Sayfa? 44 Ben prenses Li Li. Benim krallığım neresi mi? Afrika’nın gökyüzü. Susuz tozlu toprağı. Ve bir gün benim krallığımın da akan serin, berrak suları olacak... Bir gün... Denizler Altında Yirmi Bin Fersah Yazarı Kim? Jules Verne Yayınevinin Adı Ne? İş Bankası Kültür Yayınları Kaç Sayfa? 160 “Denizin altında yaptığımız bu olağanüstü geziyi anlatmaya sözcükler yetmez! Kaptan Nemo önden ilerliyor, biz de arkasından gidiyorduk. Arşimed’in ünlü fizik yasası gereği, suyun kaldırma kuvveti üzerimizdekilerin ağırlığını almıştı ve kuş gibi hafiflemiştik. On metrelik bir derinlikte olmamıza rağmen, etraf güneş ışınlarının etkisiyle pırıl pırıldı.” Küçük Kara Balık Yazarı Kim? Samed Behrengi Yayınevinin Adı Ne? Nar Yayınları Kaç Sayfa? 64 Küçük Kara Balık; “Gidip dereciğin bittiği yeri görmek istiyorum. Biliyor musun anne, ben aylardır bu derenin nerede bittiğini düşünüyorum ama hâlâ işin içinden çıkamadım. Geceden beri gözüme uyku girmedi. Sürekli düşünüp durdum. Sonunda gidip suyun bittiği yeri bulmaya karar verdim. Diğer yerlerde neler olup bittiğini bilmek istiyorum,” diyerek niyetini açıkladı. Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek Yazarı Kim? Cengiz Aytmatov Yayınevinin Adı Ne? Ötüken Neşriyat Kaç Sayfa? 110 “Çocuk, denizin, onun bildiğinden çok farklı, bambaşka olduğunu görüp şaşırmıştı. Ala Köpek Dağı’nın sarp yamaçlarında oynadığı zaman gördüğü ve küçük koylarında sandalla yüzdüğü denizden bambaşka bir denizdi bu. Büyük koydan çıktıkları zaman deniz birden genişleyince, görünen her yeri kaplayınca, tâ ufuklara, hatta göklere kadar uzanıp, bölünmez bir bütün olarak sonsuzlaşınca ve başlı başına bir evren oluşturunca, şaşıp kalmıştı.” Suyun Hikâyesi Yazarı Kim? Alper K. Ateş Yayınevinin Adı Ne? National Geographic Kids Kaç Sayfa? 44 Eski çağlarda dev yüzücülerin yaşadığı okyanusları oluşturan su, günümüzde balinalara, yunuslara ve diğer deniz canlılarına ev sahipliği yapmaktadır. 200 milyon yıl önce dev eğrelti otlarının kökleriyle topraktan çektiği veya dev dinozorların içtiği su, hâlâ bizler tarafından kullanılmaktadır. Su Kardeşler Yazarı Kim? Süleyman Bulut Yayınevinin Adı Ne? Can Çocuk Kaç Sayfa? 48 Sularını kardeşleriyle paylaşmaya devam ettiği için giderek zayıflayan Denizsu, dalgalanıp sularını kardeşlerine aşırtamayacak kadar zayıflayınca çareyi en büyük kardeşe seslenmekte bulmuş: “Okyanus kardeş! Okyanus kardeş! Bana biraz su! Yoksa iyice kuruyacağım… Ben kurursam Nehirsu kuruyacak, o kurursa Gölsu kuruyacak, Gölsu kurursa Irmaksu kuruyacak, o kurursa, Deresu kuruyacak…” Gerisini söyleyememiş artık… Kim İster Temiz Su Olmadan Yasamayı! Yazarı Kim? Roger Canavan Yayınevinin Adı Ne? TÜBİTAK Kaç Sayfa? 36 Susuz ne kadar idare edebilirsin? Temiz su sağlıklı olmanı nasıl sağlar? Kirli su hasta eder mi? Bir kova suyu nereye kadar taşıyabilirsin? O suyu ne için kullanacaksın? Yoksa suyu açık mı bıraktın?
Dinle
Küçük Deniz Kızı Ponyo İle Tanışmaya Hazır mısın?
KÜÇÜK DENİZKIZI PONYO İLE TANIŞMAYA HAZIR MISINIZ? İzlediğimiz her film, okuduğumuz her masal, bizlere yepyeni dünyaların kapısını açar sevgili arkadaşlar. İzledikçe ve okudukça, başkalarının haberdar bile olmadığı müthiş dünyaları keşfetme imkânı buluruz. Dünyanın tam dörtte üçü sularla kaplı olmasına rağmen, hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz denizler de keşfedilmeyi bekleyen müthiş dünyalardan biri. İşte bu sayıda sizlere anlatacağımız “Küçük Deniz Kızı Ponyo” isimli çizgi film, bizi derinliklerinde harikulade güzellikleri barındıran “su altı dünyası”na konuk ediyor. Bu büyülü ve heyecan verici dünyada neler yok neler… Dev denizanalarından türlü çeşit balıklara, minik denizkızlarından balinalara, yengeçlerden ahtapotlara kadar rengârenk deniz canlıları su altı dünyasında bizi bekliyor. Ama en önemlisi de sizinle tanışmak isteyen, sevimli mi sevimli, tatlı mı tatlı Küçük Deniz Kızı Ponyo var! Ponyo, aslında kırmızı renkli bir Japon balığı. Üstelik çok da meraklı! Ponyo bir gün, okyanus kenarındaki evlerinde annesiyle birlikte yaşayan 5 yaşındaki Sosuke ile arkadaş oluyor ve Sosuke’den hiç ayrılmamak için insan olmaya karar veriyor. İki arkadaş birlikte, insanlara denizleri kirlettikleri için çok kızgın olan Deniz Büyücüsüne karşı heyecan verici bir maceraya atılıyorlar. Filmde Deniz Büyücüsü’nün yaptığı canavar deniz dalgaları biraz ürkütücü olabilse de tüm bu izlediklerinizin tamamen hayal ürünü olduğunu ve gerçekte var olmadıklarını unutmayın. Bu çizgi filmi izledikten sonra arkadaşlarınızı çok sevip onları korumanın harika bir duygu olduğunu fark edeceksiniz. Denizleri kirletmenin içindeki canlılara ne kadar çok zarar verdiğini daha iyi anlayacak, asla denizlere çöp atmayacak, bunu yapanları da uyaracaksınız. Ve deniz kenarında yürürken dalgaların ve denizde yaşayan canlıların seslerine eskisinden daha fazla kulak vereceksiniz. Belki insan olmak isteyen Küçük Deniz Kızı Ponyo’nun da sesini duyarsınız, kim bilir! Filmin adı ne? Küçük Deniz Kızı Ponyo Yönetmeni kim? Hayao Miyazaki Kaç dakika? 1 saat 41 dakika Yapım yılı ne zaman? 2008 Türü ne? Animasyon Nerede yapıldı? Japonya Orijinal adı ne? Gake no ue no Ponyo Not: Miyazaki Usta bu filmi yapmak için sulu boyalarıyla tam tamına 170 bin tane resim çizmiş. Not: Büyük animasyon ustası Hayao Miyazaki, bir gün deniz kıyısındayken insanların denizi kirlettiğini görmüş, hem üzülmüş hem de kızmış ve bu filmi yapmaya karar vermiş.
Dinle
Pati İle Yolculuk Kanak Çayı Kurumuş
KANAK ÇAYI KURUMUŞ Son üç yazdır tatilin büyük bir kısmını köyde geçiriyoruz. Bizim köy, Kanak Çayı’nın kıyısında ovaya yayılmış bahçelerin, bağların arasında cennet gibi bir yer... Köyün arkasında ve çok daha uzaklarında sanki yere inmiş ve yaz sıcağından sararmış bulutlar gibi tepeler gözüküyor. O tepelerin arkasından ormanlar başlıyor. Pati, babamın çocukluğunun geçtiği köyü ve Kanak Çayı’nı ilk kez geçen yaz gördü. Yaz tatili boyunca çayda yıkanmak, yusufçukların rengârenk uçuşlarına şahitlik etmek, kurbağaların vıraklarını dinlemek, balık tutmak, su kıyısındaki salkım söğütlerin gölgesinde kitap okumak, oynamak ve yorulunca iki söğüt arasına asılmış hamakta uyumak için binbir coşkuyla Kanak Çayı’nın kıyısına az gitmedik. Bu yaz köye geleli daha birkaç saat oldu. Yemeğimizi yedik. Dinlenmeye çekildik. Babam, televizyondan akşam haberlerini seyrediyor. Bir haber hem benim kulaklarımı hem de Pati’nin kulaklarını harekete geçirecek kadar dikkatimizi çekti. Haberde, başka nedenlerin yanı sıra suların bilinçsiz tüketiminden dolayı tüm dünyada kuraklığın gittikçe arttığı belirtiliyordu. Bu, gerçek olabilir miydi? Birden bir korku düşmüştü içime. Köye, geç vakit geldiğimizden Kanak Çayı’nı yarın sabah kahvaltıdan sonra ancak görebileceğiz. İŞTE HARİKA BİR YAZ SABAHI DAHA… Atlaya zıplaya evlerin, bahçelerin arasından geçtik. Sevgili dostum, can köpeğim Pati, ilk kez gördüğü ağaçların adlarını büyük bir heyecanla bana soruyordu. Meraklı ve öğrenmeyi seven bir dostunuzun olması kışkırtıcı ve ilham verici bir şey. - Eyvah Pati, dostum dostum, benim gözlerimde bir sorun mu var? Benim gördüğümü umarım sen de görmüyorsundur? Pati, panikle cevapladı: - Ne yazık ki dostum, ben de senin gördüğünden farklı bir şey görmüyorum. Beklenen tehlike buraya da mı gelmişti? Kanak Çayı’nın suları kurumuştu. Geçen yaz babam “Su hayattır, su olmazsa canlılar ve cansızlar için hayat dediğimiz o sistem çöker.” Dediğinde bu sözün anlamını o zaman kavrayamamıştık. İşte ne su ne balıklar ne de kurumuş çayın kıyısındaki ağaç gölgelerinin eski serinliği… Yusufçuklar göçmüş, vıraklayan kurbağalar ölmüş. Dere yatağında sadece uçuşan kumlar ve tozlar... Susuz kalan ağaçların bazıları şimdiden kurumaya başlamıştı bile. “Şimdi ne yapacağız?” dediğimi sanki duymuştu Pati. Büyük bir pişmanlıkla, - Bundan sonra evdeki küveti keyif için doldurmayacağım, dedi. Ben de ekledim: - Dişlerimi fırçalarken çeşmeleri gereksiz yere açmayacağım. O daha acı bir gerçeği dile getirdi: - Su olmazsa o koca koca yangınlar nasıl söndürülür? Anladık ki dünyanın dört bir yanında olduğu gibi köyümüzde de doğanın yanı sıra bütün canlılar ve cansızlar için de yaşam artık zorlaşmaya başlıyor. Su kullanımına dikkat etmezsek gelecekte hiçbir varlık için hayat devam etmeyecek.
Dinle
Yağmur Suyu Sistemi
YAĞMUR SUYU SİSTEMİ Her yaz olduğu gibi bu yaz da yine uzun bir yolculuğun sonunda dedemlerin köyüne ulaştık. Köy yine çok sıcaktı. Türlü türlü ağaçlarla kaplı köyümüzde birçok kuşun ötüşü karşıladı bizi. Aracımızdan iner inmez dedeme ve nineme sıkıca sarıldım. Dedeme sorduğum ilk soru “Ormana gidelim mi dedeciğim?” oldu. Dedemin yanıtı umduğumdan farklıydı. Dedem “Siz gelmeden önce yağmur suyu toplama sistemi kurmaya başladım. Henüz tamamlanmadı, öncelikle bu işi bitirmeliyim.” dedi. YAĞMUR SUYU TOPLAMA SİSTEMİ’ni ilk kez duymuştum. Neden böyle bir sistem kurduğunu sordum merakla. Dedem anlatmaya başladı. Dünyada olduğu gibi ülkemizdeki su kaynaklarının da hızla tüketildiğinden ve yağışların azaldığından bahsetti. Tüm canlılar için temel yaşam gereksinimi olan suya ihtiyacın bu nedenle daha da arttığını söyledi. “Var olan su kaynaklarını tüm canlılar için daha verimli kullanmak gerektiği için yağmur suyu toplama sistemi kurmaya çalıştım.” dedi. Dedemin bu anlattıklarını gözümün önüne getirmeye çalışırken dedem “Haydi bakalım, bana yağmur suyu toplama sistemi kurmada eşlik eder misin?” dedi. Heyecanla “Elbette eşlik ederim dedeciğim!” dedim. Dedemin yağmur sularını biriktirmek için evin çatısına çeşitli borular yerleştirdiğini söyledi. Borulardan akacak olan yağmur sularının birikeceği depolar ve kuyular inşa ettiğini gördüm. Depolar ve kuyular o kadar büyüktü ki şaşkınlıkla ve merakla dedeme bu kadar çok suyu biriktirip depolayarak ne yapacağını sordum. Dedem gülerek “Merak etme evlat, suya ihtiyaç duyan pek çok canlı var. Sularımızı asla israf etmeyiz. Birikecek suyu bahçemizi güzelleştiren ve mis gibi kokular salan yasemin, leylak ve hanımeliyle, meyvelerini yediğin nar, iğde, elma ve kışın yapraklarından içecek yaptığın ıhlamur ağaçlarıyla paylaşacağız. Onları sulamada kullanacağız. Sadece bu bitkiler değil, kümesteki tavuk ve horozlar, kulübesindeki ‘Kaptan’la, havuzdaki alabalıklarla da paylaşacağız suyu. Birikecek yağmur sularıyla ev ve araba temizliği de yapacağız elbet.” dedi. Dedemin anlattıklarını düşününce suyun her canlının yaşamında ne denli önemli olduğunu tekrar fark ettim. Biraz düşündükten sonra dedeme bu sistemi nasıl kurduğunu sordum. Böyle bir sistem kurarak evimizde bulunan akvaryumdaki palyaço balıklarına ve saksıdaki fesleğen ile küpeliye su desteği sağlamak istedim. Dedem bu sistemi kurmak konusundaki bilgilerini benimle paylaştı. Eve döndüğümüzde, dedemden edindiğim bilgiler doğrultusunda ben de çevremdeki diğer canlılarla yağmur suyunu daha verimli biçimde kullanmak için babamın yardımıyla bazı düzenlemelerde bulunmaya karar verdim. Babama sorduğumda fikrimi çok beğendiğini bana yardım edeceğini söyledi. Bu yaz köyden, dedem ve ninemden ayrılıp eve dönmek eskisi kadar zor olmadı. Çünkü eve dönüşte beni bekleyen, yapmak istediğim bir görev var artık: Yağmur suyu sistemi!
Dinle
Okuluma Yeniden Merhaba
OKULUMA YENİDEN MERHABA Sevgili çocuklar, Okul bahçesinin cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle yeniden şenlendiği günlere kavuşmanın heyecanını yaşıyoruz. Anne babalar ve biz öğretmenler de sizlerle aynı heyecanı paylaşıyoruz. Okula başladığım ilk günü hatırlıyorum da; sabaha kadar öğretmenimi ve arkadaşlarımı düşünmüş, sabah erkenden kalkmış ve hemencecik hazırlanmıştım. Okul bahçesine geldiğimde kendimi o kadar büyümüş hissetmiştim ki! Bir de öğretmenliğe başladığım ilk günü hatırlıyorum, üzerinden yıllar geçse de aynı heyecanı yaşıyorum. Gül yüzlü çocuklar, Okulunuzu çok özlediniz ve bilmelisiniz ki bizler de sizleri çok özledik. Okulların koridorları, duvarları, sıraları, karatahtaları sizin sayenizde hayat buluyor; sizin sayenizde nefes alıyorlar. Okulun her yerinde sizlerin gülüşleri, sohbetleri, oyunları yankılanıyor. Ancak bu senenin ayrı bir özelliği de bulunmakta. Bizlerin yaşamını değiştiren ve hâlen devam eden pandemi sürecinde okul heyecanını doyasıya yaşamak ve güzel bir eğitim dönemi geçirebilmek için çocukların da bazı önemli kurallara uyması gerek. Öncelikle maske kullanımına önem vermelisiniz. Fiziksel mesafeyi hem ders sırasında hem de teneffüs aralarında korumalısınız. Teneffüslerde fiziksel mesafeye dikkat ederek temassız oyunlar oynayabilirsiniz. Teneffüs bitiminde ise ellerinizi su ve sabunla iyice yıkamalısınız. Sağlığınızı korumak için kendi yerinizde oturmalı, arkadaşlarınızla yerlerinizi değiştirmemelisiniz. Arkadaşlarınızın kalem, silgi ve kitap gibi eşyalarını kullanmamaya özen göstermelisiniz. Tabii ki aynı zamanda okul yönetimi, öğretmenler, diğer okul çalışanları ve aileler de bu kurallara uyacaklar. Sevgili öğrenciler, Sizler, uzaktan eğitim döneminde üzerinize düşen sorumlulukları yerine getirdiniz. Bundan sonra eğitim ister uzaktan olsun ister yüz yüze olsun yine aynı sorumlulukla devam edeceğinizi biliyor, sizlere güveniyoruz. Yeni bilgiler, yeni arkadaşlıklar ve güzel günlerle birlikte… Okullarınıza yani evinize hoş geldiniz…
Dinle
Gülümse
-YANINIZDA BİR ZANAAT ÖĞRENSİN ÖĞRETMEN BEY! -CUMAYA GİTTİM GELMEYECEĞİM! -SU TASARRUFU EN ÖNEMLİSİYMİŞ! -CİDDİ MİSİN? -ÇOK SULU OLDUĞUNU KABUL ETMELİSİN. -SU! SU! SU! -BİZİM EVDE, MUSLUĞU KAPTTIN MI, AKAN SULAR DURUR ARKADAŞ! -İNSANLARIN MUTLU OLAMALARI, BİZİM AĞLAMAMIZA BAĞLIYMIŞ! -SUSAR MISIN SEN? -EVET! GÜNDE BİR KAÇ KEZ! -ŞEMSİYEYİ İYİ Kİ YANIMA ALMIŞIM DEĞİL Mİ HİLMİ ABİ?!
Dinle
Vay Canınaa!
Arıların 5 gözleri vardır. 5 çerçeveli gözlük alabilir miyim? Burun ve kulaklarımız hayatımız boyunca büyür. Burnumun ve kulaklarımın büyümemesini diliyorum. Timsahlar dillerini dışarıya çıkartamazlar. Nasıl yalıycam bu dondurmayı şimdi? Filler derilerindeki kıvrımları sinekleri ezmek için kullanır. Her yerin buruş buruş. Sağlığım. öhöm sağlığın için sıkılaşman şart. Bir salyangoz 1 km'yi 71 günde katedebilir. Alo, 710 gün sonra buluşuyoruz di mi İstanbul'da?
Dinle
Gönülden Duyarak Besteler Yapan Sanatkar: Beethoven
Gönülden Duyarak Besteler Yapan Sanatkar: Beethoven “Bu çocuğa dikkat edin, günün birinde bütün dünya ondan bahsedecek.” Herkes büyük bir insan olmak ister. Ya güçlü bir sporcu, ünlü bir sanatkâr, etkili bir bilim insanı ya da zengin bir girişimci olup bilinmek ister. Bu mümkün müdür? Hepsi birden değil ama mümkündür gerçekçi hedeflere ulaşmak. Bu uğurda bir idealin peşinde koşmak vardır. O ideali gerçekleştirmek için verilecek emek vardır. Bu emek verilirken karşılaşılacak zorluklar vardır. Çünkü kişi için yaptığının karşılığı vardır. Tıpkı Beethoven gibi… Dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü ve etkileyici bestekârlarından… Müzik yeteneği en iyi olanlardan… Sıra dışı bir hayal gücüne sahiplerden... Piyanoya dans eder gibi dokunanlardan… Müzik aletleri, bestelerine yeterli gelmeyenlerden… Müzikle uğraşı zirveye doğru giderken kulaklarında rahatsızlık yaşar. Normal bir hastalık olarak görülür önce. Pek önemsenmez. Ancak zaman ilerledikçe durumun farklı olduğu anlaşılır. Yıllar boyu devam eden tedaviler onu iyileştirmez. O günkü tıp imkânlarıyla hayatını sürdürürken karşılaştığı bu durum büyük bir sıkıntı yaşatır ona. Hayata küser. Karamsarlığa kapılır. Çevresiyle zaten karmaşık olan ilişkileri daha da bozulur. Yalnızlaşır. Şehirden ayrılır. Köşesine çekilir. Ama bir müddet sonra var olan hâliyle de harikalar meydana getirebileceğini düşünür: “Hayat değerli. Beste yapmaya devam edeceğim. Beni müzik kurtaracak!” Yaklaşık sekiz yıl süren bu iç mücadelenin sonunda bu sözlerle sanatına dört elle sarılır. Ve yeniden doğuş gerçekleşir… 16 Aralık 1770’te Bonn’da doğdu. İlk müzik eğitimini müzik öğretmeni babası verdi. Beş yaşından itibaren yoğun dersler aldı. Keman, viyola, piyano, klavye derslerine o yaşlarda başladı. Müzik öğretmeni Pfeiffer, bazen gece yarısı yatağından kaldırıp ona ders verirdi. 7 yaşında halka açık ilk konserini verdi. 9’unda bestecilik dersler_ aldı. 13’unde ilk bestesini yayınladı. 17 yaşındayken annesini kaybetti. Babasının ilgisizliği üzerine, kardeşleriyle ciddi olarak ilgilenmek zorunda kaldı. Unlu bestekâr Maydn’dan dersler aldı. 1797’de işitme sorunları yaşamaya başladı. 1802’de Viyana’yı terk etti. Heiligenstodh kasabasına sığındı. 1805’te yeni bir sayfa açtı müzik hayatına. Yeni besteler yapmaya başladı. 1817’de hic işitemedi sesler_. 26 Mart 1827 yılında, 57 yaşında oldu. Viyana sakinlerinin katılımıyla görkemli bir cenaze töreni düzenlendi. Geride 9 senfoni, 5 piyano konçertosu, 1 keman konçertosu, 32 piyano sonatı, oda müziği, 1 opera Fidelio ve daha nice eserler bıraktı. Bir Beethoven kendiliğinden olmuyor. Yaşanan tüm sağlık sorunlarına, bireysel sıkıntılara, maddi sorunlara rağmen pes etmemek gerekiyor. Mücadeleyi sürdürmek, hayata tutunmak, üretmek, çabalamak, bıkmadan usanmadan çalışmak gerekiyor. Böyle büyük sanatçı olunuyor.
Dinle
Koral Berkin Kutlu
KORAL BERKİN KUTLU Merhaba arkadaşlar, Ben Koral Berkin KUTLU. On beş yaşındayım. Bahçelievler Aka Kolejinde eğitim görüyorum. 2005 yılında İstanbul’da sizlerden biraz farklı olarak doğdum. Şöyle ki sol kolum sadece dirseğime kadar uzanıyor ve orada el gibi kullandığım bir parmağım var. Sağ bacağım ise kalçamdan itibaren yok. Bedenimdeki bu eksikliklerin haricinde sizlerden hiçbir farkım yok aslında. Ama onların yerine bir şanslı parmağım ve protez bacağım var. Şanslı parmağın ne olduğunu biliyor musunuz? Hemen anlatayım: Küçükken ailemle birlikte Kayıp Balık Nemo çizgi filmini seyretmiştik. Nemo’nun minik yüzgeci vardı ve babası ona şanslı yüzgeç diyordu. Biz de sol kolumun ucundaki parmağın adını şanslı parmak koyduk. Şanslı parmağımla telefonda, evde oyunlar oynayabiliyorum. O parmağımı bir el gibi kullanıyor, bilgisayarda yazı yazabiliyor, eşyalarımı taşıyorum. Hatta şanslı parmağımla kurabiye bile yapıyorum. Protez bacağımın yardımıyla okulda arkadaşlarımla futbol oynuyor, kalecilik yapıyorum. Çocukluğumda başka bir sağlık problemim olup olmadığını araştırmak için ailem beni doktorlara götürmüş. Doktorlar uzuv eksikliğim haricinde bir sorunumun olmadığını söyleyip protez ayak kullanmamı, omuriliğimin düzgün gelişmesi için ise yüzme sporuyla ilgilenmemi önermişler. Üç buçuk yaşıma geldiğimde ilk protez ameliyatımı olmuşum. Ben o günleri pek hatırlamıyorum ama fotoğraflarıma baktığımda ameliyat sonrasında hep gülümsediğimi görüyorum. Ameliyat sonrası ilk protezimi taktığımda anaokuluna gidiyordum. Okulda arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin; evde ise annemin yardımıyla bir hafta içerisinde desteksiz yürümeye başladım ve herkesi çok şaşırttım. İlk akşam babamın eve dönüşünü beklemiş ve ona sürpriz yapmıştık. O gün benim için çok heyecanlı, aileminse en mutlu günüydü. Artık yerimde duramıyor, basmadık yer bırakmıyordum. Ailem, ilkokula kaydımı yaptırırken okul idaresinden ve öğretmenlerimden bana diğer öğrencilerden farklı davranmamalarını rica etmiş. Okulun ilk günlerinde beni gören bazı çocuklar iyi davranırken bazılarının da bana çekinerek yaklaştığını fark ediyordum. Bu benim için çok zor bir durumdu. Bu yüzden bazı günler okula bile gitmek istemiyordum. HERKESTEN DUYARLI BİR İNSAN OLMASINI VE ARKADAŞ EDİNİRKEN İNSANLARI DIŞ GÖRÜNÜŞÜ İLE YARGILAMADAN, KİŞİLİKLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRMESİNİ rica ediyorum. Onlardan kendilerine ve bizlere şans vermelerini, hayatı paylaşmanın tadına varmalarını istiyorum. Hayatım boyunca bana çok iyi davranan, emek veren idarecilerim, öğretmenlerim oldu. Beni olduğum gibi kabullenen, diğer arkadaşlarımdan ayırmayan sevgi dolu arkadaşlarım… Onların sayesinde çok mutlu oldum, hayata tutundum ve kendimi geliştirdim. İkinci sınıfa geldiğimde yüzme sporuyla ilgilenmeye başladım. İlk haftalar çok korkuyor, başımı suya bile sokamıyordum. Öğretmenlerim beni oyun oynatarak suya alıştırmaya ve bana yüzme öğretmeye çalıştılar. Sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi tesislerinde havuza girmeye başladım ve iki haftada yüzmeyi öğrendim. Bundan iki ay sonra büyük büyük havuza geçmemle yüzme maceram başlamıştı. Yedi ay içinde yüzmeyi tamamen öğrenmiş, hatta Türkiye Şampiyonası’na katılarak ilk madalyamı bile kazanmıştım. Dokuz yaşına geldiğimde önce yurt içinde, sonra yurt dışındaki yarışmalara katılmaya başladım. On bir yaşımda A Millî takımına girme başarısını yakaladım ancak millî takıma girme yaşı on iki olduğu için bir sene beklemek zorunda kaldım. O bir yılı nasıl heyecanla geçirdiğimi anlatamam. On iki yaşıma geldiğimde Millî Takım’a katıldım. Birçok ülkeye giderek uluslararası yarışlarda ülkemi temsil etme imkânını yakaladım. Dört yıldır A Millî Takımı’nda olmanın mutluluğu ile tüm kafilemizin en genç sporcusu olma gururunu yaşıyorum. Bu yıl gerçekleştirilen 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda da bayrağımızı gururla taşımaya çalıştım. Erkekler 200 metre serbest S5 kategorisinde finalde 5. olarak yarışmayı tamamladım. Henüz on beş yaşımda olmama rağmen elde ettiğim başarıyla bu zorlu günlerde ülkemize güzel bir hediye verdiğime, halkımızın yüzünü biraz olsun güldürdüğüme inanıyorum. En büyük amacım; daha fazla çalışarak sonraki yarışmalarda ülkeme madalya kazandırmaktır. Yüzmeye başlarken nasıl korktuğumu ama sonrasında çok çalışarak bu seviyelere geldiğimi hatırlıyorsunuz değil mi? Sizlere de mutlaka bir hedef belirlemenizi ve ne olursa olsun o hedefe ulaşmak için çalışmanızı öneriyorum. Lütfen hayallerinizi yüksek tutun ve onlardan asla vazgeçmeyin. Sonunda o hayale ulaşacağınıza hiç şüphem yok. Asla pes etmeyin, yılmayın, yorulmayın. Sadece çok çalışın. Göreceksiniz istediğiniz ne varsa sizin olacaktır.
Dinle
Aşağıdakilerden hangisi
Aşağıdakilerden hangisi daha acıdır? Aşağıdakilerden hangisinin çözülmesi daha zordur? Aşağıdakilerden hangisi daha hassastır? Aşağıdakilerden hangisi daha uzaktır?
Dinle
Oyna Eğlen Yarış
Evinizde veya okulda su ile çeşitli oyunlar oynamaya var mısınız? En az iki kişiyle oynanması daha eğlenceli olan ve büyüklerinizden destek alarak yaptığınız etkinliklerde kardeşiniz veya arkadaşlarınızla yarışabilirsiniz. KAPAK TOPLAMA Evde bulduğunuz çeşitli şişe kapaklarını su dolu bir kabın içerisine atın. İki tahta çubuk yardımı ile bu kapakları toplamaya çalışın. En kısa sürede daha çok kapağı toplayan kişi oyunu kazanır. TOP SEKTİRME Suyla dolu bardakları art arda sıralayın. Küçük bir tenis topunu üfleyerek bu bardakların üzerinden geçirmeye çalışın. En güçlü nefese sahip olan kişi, oyunu kazanır. TOP TOPLAMA Büyüklerinizin desteğiyle evdeki renkli topları, leğen gibi su dolu büyükçe bir kabın içerisine doldurun. Bir tabureye oturarak suyun içerisindeki topları ayaklarınız ile çıkartmaya çalışın. Bakalım kim daha önce, daha fazla suyu çıkarabilecek? TUHAF SORULARA TUHAF CEVAPLAR Kediler hangi balığı sevmez? (Köpekbalığı) Hiç ağırlığı olmadığı hâlde gemileri batıran şey nedir? (Delik) Denizin ortasında ne vardır? (d-e-N-i-z) Balık ile mektup arasındaki benzerlik nedir? (İkisi de pulludur) Sarı mendil mavi denize düşerse ne olur? (Islanır) Deniz niçin tuzlu olur? (Balıklar kokmasın diye) Balıklar neden yüzer? (Yürümeyi bilmediği için) İLGİNÇ DİYALOGLAR kendine konuşuyormuş, doğru mu? − Bilmem, o yalnız kaldığı zaman ben yanında olmuyorum ki! *** − Ali, akvaryuma taze su koydun mu oğlum? − Hayır anne, balıklar eski suyu daha içmemişler ki! KÜRESEL ISINMAYA KARŞI KİŞİSEL ÖNLEMLER 1) Su tasarrufu için sulu boya yerine kuru boya kullanalım. 2) Arkadaşlarımızla aramızdan su sızdırmayalım. 3) Su böreği ve sulu köfteyi daha az tüketelim. 4) Bol bol “hava”dan “su”dan konuşalım. 5) Gidenin arkasından sürahiyle değil bardakla su dökelim. KİM DEMİŞ, NE DEMİŞ? — Yeter bunca çektiğim! (Kamera) — İçim yanıyor, içim! (Soba) — Ay, çok sıkıldım… (Limon) — Niye bakıyorsun, birine mi benzettin? (Ayna) — Önüne gelen bana vuruyor (Top) — Başım çok fena dönüyor. (Vantilatör) — Başımı yaktınız benim! (Kibrit çöpü) — Ayak altında dolaşmaktan sıkıldım. (Ayakkabı) DUVAR YAZILARI Tarihin hatalarından biri, sürekli kendini tekrar etmesidir. Yeni yıl iptal edildi. Çünkü eskisini buldular! Sesli düşün ki düşündüğünü anlatmak için zaman kaybetme
Dinle
Niçin Bu Kadar Güzelsin
NİÇİN BU KADAR GÜZELSİN DOMBAYCI Yedi harfli adını Şiir bilip Okumak güzel Her gün yurdumda Allah’ı Anmak daha güzel Kuşun uçuşuna Çiçekli kırlarına Bakmak güzel Irmakların gibi Denizlerine bile Akmak güzel Sevmek seni Türkiye’m Yaşamak Kadar güzel
Dinle
Dergi Dokümanlarını indir
Sesli dergideki ses dosyalarını buradan indirebilirsiniz
Dokümanlar